Haberler

Nadir Şah Afşar-Napoleon’un gözdesi, Stalin’in öğretmeni…

Çobanlık yapan ve kürk diken babasının ölümünden sonra 13 yaşında yakacak odun toplayıp satarak hem kendisini hem de annesini geçindiren bir çocuk vardı. Birkaç yıl sonra 1704 yılında Harezm Özbekleri Horasan eyaletine baskın düzenledi. Birçok insan öldürüldü. Aralarında 17 yaşında bir erkek çocuk ve annesinin de bulunduğu onlarca kişi, pazarda köle olarak satıldı. Anne kısa süre sonra esaret altında öldü ve çocuk sahibinden kaçmayı başardı. Bir süre hırsızlık yaptı. 1708’de Horasan’a döndü.

Tahta 28 yıl sonra – 1736’da – Şah Abbas III’ün (Safevi hanedanı) yerine çıktı. 1747’ye kadar kral oldu. Akrabaları olan korumalar tarafından öldürüldü. Cinayeti Afşar ve Kaçar kabilelerine mensup subaylar işledi. Afşar devletinin ilk kralı ve Asya’nın son büyük fatihi Nadir Şah Afşar’dı. Adına “Doğu’nun Napolyon’u” ve “İkinci Makedon İskender” lakabı da yazılmıştır.

Batılı kaynaklar Napolyon Bonapart’ın Nadir Şah’ın askeri dehasına hayran olduğunu yazıyor. Nadir’i övdü ve kendisini “İkinci Nadir” olarak nitelendirdi. Napolyon Bonapart’ın kendisini Avrupa’nın ender kralı olarak adlandırması tesadüf değildir. Joseph Stalin, Nadir Şah ve Ivan Grozny’yi öğretmenleri olarak görüyordu.

Londra’daki Victoria ve Albert Müzesi’nde saklanan, Muhammed Rıza Handi tarafından 1740 yılında yapılan Nadir Şah portresinde önemli bir nokta var. Bu portrede Şah’ın başındaki şapkaya “kolah-e Naderi” adı verilmektedir. Bu hükümdar şapkasının özelliği, başlığın 4 sivri çıkıntısının açıkça görülebilmesidir. Bu sivri çıkıntılar Şah’ın ilk dörde olan saygısını simgelemektedir. Raşid halifeleri. Bazı kaynaklar, Nadir Şah’ın hayatının başlangıcında Şii, sonunda ise Sünni olduğunu iddia etmektedir. Batılı tarihçiler, yeşilin Şii İslam ve Safevi ile ilişkilendirilmesi nedeniyle Nadir Şah’ın bayrağında bilinçli olarak yeşil renk kullanmaktan kaçındığını yazmaktadır. hanedan…

Ne yazık ki Osmanlı devleti, Nadir Şah’ın dini reformuna gerekli ilgiyi göstermedi. Eğer onun bu teklifi o dönemde hayata geçirilmiş olsaydı, bugün İslam dünyasında açıkça görülen Sünni-Şii ayrımcılığı bir an önce ortadan kalkabilirdi. Belki bu fikri tekrar gözden geçirmeye değer…

Önemli bir noktanın altını çizeyim. Nadir Şah Türk kimliğine son derece bağlıydı. Günümüz şartlarında neredeyse sadece Azeri dilinde konuşuyor ve bütün hükümlerini bu dilde veriyordu.

Nadir Şah’ın yapmak istediği en büyük şeylerden biri İslam’da reform yapmaktı. İran’ın bugünkü coğrafyasının bir zamanlar Sünni bölge olarak bilindiği bir sır değil. Şiiliğin bu bölgede yaygınlaşması Şah İsmail’in kararlılığıyla oldu. Bölgedeki birçok Sünni Şii olmaya zorlandı.

Nadir Şah, Sünni Osmanlı İmparatorluğu ile Afşar devleti arasındaki çatışmanın ana nedenlerinden birinin bu faktöre dayandığına inanıyordu.

Nadir’in ordusu Sünni ve Şii Müslümanların karışımından oluşuyordu. Amacı İran coğrafyasındaki Sünnilerin daha kabul edeceği bir dini düşünceyi formüle etmekti.

Nadir, Şiiliğin Caferi mezhebini destekliyordu. Sünnilerin saldırgan bulduğu bazı Şii yorumlarını yasakladı. Özellikle Raşidi halifeliğinin 3 halifesi Ebu Bekir, Ömer ibn Hattab ve Osman ibn Affa küfürü yasakladı.

Nadir Şah, Caferiliğin Sünni İslam’ın beşinci mezhebi olarak kabul edileceğini umuyordu. Ayrıca Mekke ve Medine’yi de yöneten Osmanlı padişahlarının tebaasının hacca gitmesine izin vereceğini umuyordu.

Bu hedefe ulaşmak için Nadir Şah, Irak, İran, Afganistan ve Orta Asya’dan alimleri İmam Ali’nin Necef’teki türbesinde topladı. Caferi mezhebi meselesi üzerine birkaç gün süren hararetli tartışmaların ardından katılımcılar, Caferi mezhebini Sünni İslam’ın meşru hukuk okulu olarak tanıyan bir belgeyi imzaladılar. Osmanlı padişahı bu sonuçtan memnun olmadı. Böylece Osmanlılar Caferiliği beşinci mezhep (Hanefiler, Malikiler, Şafiler, Hanbeliler) olarak kabul etmediler. Buna rağmen Osmanlı padişahları Şii hacıların hacca gitmesine izin verdi.

Şunu da söylemeliyim ki, Mısır’da bulunan, İslam dünyasının en eski ve en prestijli üniversitelerinden biri olan El-Ezher, Caferiliği 1959 yılında Sünni İslam’ın beşinci mezhebi (Hanefiler, Malikiler, Şafiler, Hanbeliler) olarak tanıdı. Ancak bu tanınma ciddiye alınmadı…

Bu arada bu üniversitenin temeli Şii Fatimalar tarafından (970-972) atılmıştır. Bu kararın alınmasında bu faktörün de belli bir rol oynaması mümkündür. Kuşkusuz bu olumlu bir karardır. Ne yazık ki bu karar hala İslam dünyası tarafından resmi olarak tanınmıyor. Umarım bir gün Nadir Şah’ın rüyası gerçek olur ve İslam dünyasını bölen Sünni-Şii ayrımı ortadan kalkar…

Elbeyi Hasanlı, Zürih

Haber Azerbaycan

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu